Atatürk’ün idealindeki Türk nesli
Atatürk Türk milletinin geleceğini gençlikte görüyordu. Çünkü orta yaş nesil savaştan çıkmış, yorgun, yaralı ve fakirdi. Hastalıklar, sakatlıklar bir yana halledilecek o kadar çok mesele vardı ve dünya o denli hızla değişmekteydi ki gözler geleceğe dönmeden tam bağımsız bir ülke kurmanın imkansızlığını biliyordu. Ülkenin bekasını ve tekamülünü acı işgal yıllarını yaşamışların yetiştirecekleri evlatların sağlayacağından da emindi. (Savaştan kaçanlar müstesna) Bu yüzden eğitim ve gençlik ilk ele alınması gereken hususlardı, öyle de yaptı.
Atatürk milli ve manevi değerlerle donanmış bir gençliği Cumhuriyet’in teminatı olarak görmüştü. Cumhuriyet’i emanet ettiği Türk gencinin milli birlik ve beraberliğini ve manevi değerleri her şeyin üzerinde tutan, vatanperver, cesur, ülkesi için canını seve seve veren, güzel ahlaki vasıfları hayatının her aşamasına yerleştirmiş olmasını istiyor, bunun için karşısına çıkacak her engeli bizzat ortadan kaldırıyordu.
Bu nesil Atatürk’e göre;
“Milliyetperver, ecdadını unutmayan, özgürlükten taviz vermeyen, Cumhuriyetçi, şuurlu, korkusuz, çalışkan ve zeki, dürüstlük abidesi, aklı rehber edinen, fikri ve vicdanı hür, zorluklarla mücadele ruhu olan, geleceği okuyan, çağını yakalayan, aileyi kutsal bilen, ilimi rehber kabul eden, ordusunu seven, maneviyatı kuvvetli, eğitime değer evren, namus bekçisi, sanatsever, sağlam kafa ve vücuda sahip, tabiatı koruyan” bir nesildi.
O’na göre ideal bir Türk genci;
Her şeyden önce milli değerlere sahip olmalıydı. Kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmeli, onları kendi milli kültürü içerisinde sindirebilmeliydi. Gençlik millet sevgisini kalbinde taşımalı ve bu hususta milletine güven vermeliydi. Atatürk, milli terbiye ile yetiştirilecek Türk gencinin kendisi veya menfaati için değil milleti için çalışan bir karakterde olmasını istemekteydi. Gençler geçmişi geleceğin aynası olarak görmeli, geçmişteki ecdadını ve yaşananları unutmamalıydı, tarih ve kültürüne sahip çıkmalıydı. Bu gençlik bağımsızlıktan taviz vermemeli, tam bağımsızlığı temin etmeyen hiçbir çözüme yanaşmamalı, azla yetinmemeliydi.
Türk genci yapımıza en uygun yönetim şekli olan Cumhuriyet’in kıymetini bilmeli, devamını sağlamalı, savunmalı, sahip çıkılmalı ve geliştirmeliydi. Sorunların çözümü için demokratik tüm yolların sağduyuyla denenmesini nasihat eden Atatürk gençlere çok çalışmayı önermekteydi. Gençlik milletine hizmet etmeyi ilke edinmeli, fedakarlıktan kaçmamalıydı. Bu sorumluluk her gencin kalbinde ve aklında silinmez biçimde yer almalıydı. Bu idrak tarihin tüm zamanlarında adı Türk’le birlikte anılan cesaretle şekillenmeli, zorluklar azimle aşılmalıydı.
Atatürk Türk gençlerinin herkesten daha çok çalışkan olmasını istemekteydi. Onlara birinci vazife olarak da dürüst olmayı vermekteydi. Doğruluğun en büyük hazine olduğunu belirten Atatürk gençlere gerçeği konuşmaktan korkmayınız demekle başarının sırrını da vermekteydi. Gençliğin serbestçe düşünebilmesi, insanca yaşayabilmesi için hür fikirli olmasını şiddetle arzu eden Atatürk, fikir hürriyetine son derece saygılıydı çünkü bu her şeyden önce insan olmanın bir gereğiydi.
‘Aklın ve mantığın çözemeyeceği mesele yoktur’ diyen Atatürk’e göre gençlik, çözeceği hadiselerde hurafeleri değil, zihnini ve bilimi kullanmalıydı. Bu sayede gençlik basiretli olmalı, olay-ları gelmeden tahmin ederek ona göre tedbir almalıydı. Gençlik, ilim ve fennin bir milletin kalkınmasındaki rolünü gayet iyi sezen Atatürk’e göre çağın ilimleriyle donanmalıydı. Gençlik hangi çağda yaşadığının farkında olarak o çağın ufuklarını yakalama gayreti içerisinde olmalıydı. Ufuksuz, umutsuz, gayretsiz gençliğin ise millete bir faydası olamazdı. Bunun yolu da O’na göre çağın gereklerinin yakalanmasıydı.
Toplumun temel taşı ailenin, sağlam kurulması, milli ve manevi değerlere saygılı yaşatılması Atatürk’ün en büyük arzularındandı. O’na göre kuşak çatışması gibi şeyler deforme maksatlı ikilemlerdi ve mazi ile gelecek arasında köprü olan aile kavramının yaşatılması medeniyet yolunun olmazsa olmazlarındandı. Türk milleti gözünde Peygamber Ocağı sayılan ordumuzun ve kahraman Türk askerinin değeri her daim yüksektir. Atatürk yetişecek neslin, millet uğruna canını feda etmekten kaçınmayacak kadar ülke aşkıyla yanan Türk Silahlı Kuvvetlerini seven, gerektiğinde koşup silaha sarılan, vatan için ölmeye hazır, şehadete gönüllü bir gençlik olmasını arzu etmekteydi.
Gençlik maddi değer, gerek ve ihtiyaçlar yanı sıra ahlaki ve manevi değerlerine de kıymet vermeli, hür fikir ve vicdanı ‘fikirsizlik ve vicdansızlık’ olarak anlama yanlışına düşülmemesini isterdi. O’na göre kalbi ve ruhsal güçten mahrum olan Uluslar, maddeten ne kadar güçlü olsalar da ayakta duramazlardı. Lakin bu manevi değerlerin mevcudiyet ve geliştirilmesi yanlış ellerce, hurafik veya örfi usüllerle değil, ailevi terbiye, milli anane ve kültürle, arı İslam’la olmalıydı.
Bir milletin gelişmesinde gelişmiş medeniyetler arasında ye-rini almasında önemli yer tutan eğitim gençliğin olmazsa olmazlarındandı. Bu da öncelikle okumakla olacaktı. Bu sebeple de okula, öğretmenlere ve tüm eğitim gönüllülerine müfredattan, kitaplara, okullardan uygulamalı eğitime kadar çok iş düşüyordu.
Atatürk gençliğin aynı zamanda namus meselelerine son derece önem vermesini isterdi. Çünkü namusuna sahip çıkamayan bir gençliğin hiçbir şeye sahip çıkamayacağını gayet iyi bilmekteydi. O’na göre gençlik kimsenin hak ve hukukuna tecavüz etmemeli ama kendi haklarına da tecavüz ettirmemeliydi. Gençlik dürüst ve hakkaniyetli olmalı, Türk tarihinin tüm safhalarında yer alan namusa sadakat olgusuna riayeti esas almalıydı.
Gençlik aynı zamanda sanatsever olmalı, sanatı sevmeli ve sanatçı olmaya çalışmalıydı. O’na göre el emeği ile üreten küçük esnaf dahi sanatçıydı ve sanatçı olmak kabiliyet isteyen bir işti.
Gençlik tabiatı, içerisindeki tüm varlıklarla birlikte sevmeli, korumalı, temiz ve güzel yarınlar için de muhafaza etmeliydi. Atatürk dünya literatüründe henüz yer almıyorken çevre bilincini, hijyeni ortaya atan bir deha olarak gençlere çevreye sahip çıkmayı önermekteydi. Çünkü Türk Ulusu tarihin her döneminde yaşadığı çevreyi güzelleştirmiş ve korumuştu. Avrupa’da henüz bu bilinç yokken bizlerin hayvanları ve ağaçları korumak için teşkilatlar kurmamız, vakıf ve hastaneler hayata geçirmemiz gelecekte de bunu gerektirmekteydi.
Gençlik tam bağımsızlığı her alanda bilhassa eğitim, ekonomi, tarım ve sağlıkta sağlamak mecburiyetindeydi. Bunun için de güçlü bir ordunun yanı sıra, Atatürk felsefesini anlamış, Atatürkçü eğitimle yetişmiş, hurafelerden uzak, bilimi rehber alan, öngören, çalışan ve başaran bir aydın nesle ihtiyaç vardı.
Nihayet O’na göre Türk Genci, Ata’larından aldığı mirası kendisinden sonraki nesillere eksiksiz, daha da yücelterek teslim etmeliydi. Bu ilke ve inkılapların her birini, bağımsızlıktan ekonomik başarılara, sanattan eğitime her alanı kapsamaktaydı.
Yani Atatürk’ün idealindeki Türk nesli , Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’sinin mana ve değerini anlayabilen, Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkan, geleceği akıl ve bilimle tesise gayretli, namuslu ve çalışkan bir gençti.
***
Şimdi cep telefon meraklısı, moda tutkunu, Batı özentili, para delisi, eğitimi diplomadan ibaret gören, maceraperest, aile bağları zayıf, milli ideallere çoklukla mesafeli günümüz gençliğine bakalım ve düşünelim. Nerde yanlış yaptık?
Bence bir an önce fabrika ayarlarına ve Atatürk kalibrasyonuna dönmekte büyük yarar var.
Benden demesi.