Aile içi şiddet ve toplumsal sonuçları
Toplum olarak asabiyiz şu sıralar…. Bu durum aile içi ilişkilere de yansıyor. Sokakta, iş ortamında gülmeyen yüzler, yüksek tansiyonlar geziyor. En ufak bir kusurda da iletişim hataları, saygı sınırlarını aşıp, şiddete dönüyor. Bunun an bariz ve mazlum örneği ise aile içinde yaşanıyor ki bu şiddet tek taraflı değil. Bazen erkek, bazen kadın hatta bazen çocuk şiddet uyguluyor ve zarar görenler de aileye göre değişiyor.
Okumayı dilerseniz kısa bir yazı dizisiyle bu duruma değinmek istiyorum.
Domestic violence deniyor aile içi şiddete. Tüm dünya muzdarip ama bilhassa eğitimsiz, kanuna güvenmeyen, gelişmemiş ülkelerde yaşanıyor çatışmalar. Sonuçlarını toplumun yaşam tarzından anlamak mümkün zaten. Aile içinde nasılsa kadın, erkek veya çocuk sokakta da aynı davranıyor.
Psikolojik şiddete dair bir yazım vardı okuma şansınız olduysa…. Orada da değinmiştim ülkenin, toplumun geleceği aileye bağlı. Aİleler nasılsa ülke de öyle.
Malesef ülkece karnemiz çok iyi değil.
Televizyonlarda sürekli kadına şiddeti görüyoruz. Bunun abartılı ve hatta siyasi olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü şiddetin en büyük mağdurları çocuklar. Ama bu konuda çok haber yapılmıyor, hatta çoğu gizleniyor. Utanç vesilesi durumlar bile aile içinde halledilmeye çalışılıyor. Burada aile derken sadece anne ve babayı kast etmiyorum. Ait olunan tarikat, şirket, sülale, çete, siyasi oluşum, mezhep, aşiret içerisinde kalıyor acılar saklı ve suskun vaziyette.
Yani duyduğumuz tacizler, şiddetler olanın ancak binde biri!!!!!!
Kadınların şiddet gördüğü doğru, çocukların da. Ya erkekler? Onlar şiddet görmüyor mu?
Bu yazı dizimin ana teması da zaten bu konu. Malesef dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınlardan, eşlerden, kız çocuklardan şiddet gören sayısız erkek var. Bunu dövmek olarak algılamak yanlış sadece. Fiziksel olarak bu mümkün değilse de psikolojik olarak şiddetin en çok mağdurları malesef erkekler. Bu arada yatalak erkeklerin bakıcılardan ve hatta evlatlardan fiziksel şiddet gördüğünü de ekranlardan izliyorsunuz ara sıra.
Nitekim ben hep şöyle diyorum; kadına, erkeğe, çocuğa şiddet diye bir şey yoktur. ŞİDDET UYGULAMAK vardır.
Yani bunun yaşı, cinsiyeti olmaz.
Barbar, cahil, ahlaksız, korkaklar şiddet uygular. Mağdurlarsa fiziksel değil ama öz güvensizlerdir. O şiddete katlanmayı yaşam tarzı etmişlerdir…. Kölelikten kurtulmayı dilemeyenlerdir.
Mecburi sebeplerin olduğunun farkındayım ekonomik çıkmazlar nedeniyle ama hayat doymak için dövülmeyi kabul etmez, kişilik onuru da.
Çocuklar ve kadınlar için çıkış yolları zor ama erkekler için de öyle aslında.
Sabır ile yetiştirilmiş insanlar olduğumuz için dayanma katsayılarımız çok yüksek, deyim yerindeyse acıya tahammül sınırımız adeta dünya şampiyonu.
Her bir şiddeti ayrı ayrı kaleme almak niyetinde olduğumdan burada yüzeysel geçiyorum.
Aileler sevgiyle bir arada duramıyor bu yüzden, saygı da kaybolmuş vaziyette. Aşklar bitiyor, ekonomik haller ve mantık devreye giriyor. Birliktelikler sıradanlaşıyor ve mesai şeklini alıyor akşam eve gelmeler.
Bu arada şiddeti uygulayanlara cahil dedik ama okumuş binlerce insan sayabilirim size eşine ve çocuğuna şiddet uygulayan. Hatta yine çoğu şiddet uyguladığının farkında bile değil. Öylesine saygısız, anlayışsız ve küstah, bencil….
Aile bozulunca, toplumun en temel taşı aileler şiddet girdabına düşünce toplum sarsılıyor, bağlar zayıflıyor, umutlar ve sevgiler azalıyor.
Şiddet bağımlılık yapıyor, sokağa taşıyor, cinayetler, kavgalar, mahkeme dosyalarının sayısı artıyor. Bu karşıtlık ise toplumsal anlayışı, hoşgörüyü ve insan sevgisini zayıflattığı gibi, kişisel vicdanı da, toplumsal vicdanı da katılaştırıyor. Olay sıradan hale gelince de insanalr emsallere bakarak bu zavallı durumu NORMALLEŞTİRİYOR.
Oysa hiç bir insan dövülmeyi, baskılanmayı hak etmez.
İradeler baskın benliklerce esir alınamaz, dayak kabul edilemez, psikolojik kıskaçlarla kendisinden güçsüz olanlar ezilemez. İster sözle, ister fiziksel olarak, ister sadece susmayla, ya da bakışlarla…. aşağılamalarla….. şiddet kimseye reva görülemez. İnsansak, meseleleri konuşarak, saygı çerçevesinde ve saygı normlarına göre halletmek zorundayız.
Yoksa sadece aileleri, evlilikleri, çocukları değil toplumu ve yarınları kaybediyoruz.
Ekranlarda köpek ve kedilere uygulanan şiddet kadar haber yapılmayan bu saydığım şiddet türleri milli birliğimizi zedelemeye kadar gidiyor.
Sonuç ortada…. konuşamıyoruz bile….. sonra iletişim kanallarını tamamen kapatıp, sanal aleme yöneliyoruz, iç dünyamıza dönüyoruz.
Tansiyon yüksekliklerimiz boşanmaları artırıyor, maaşımız da varsa…. tekil hayatlar yaşıyoruz.
Bu evlenme isteğini, çocuk yapma isteğini de menfi etkiliyor …..
Doğuran sebepler var aile içi şiddeti kaçınılmaz olarak, teşvik edenler…. ekonomik sebepler ilk sırada. Kanunen eşitlik ilkesindeki, zafiyetler, aile büyüklerinin baskısı, toplumsal beklenti ve kabuller… sonrakiler. Eğitimsizlik veya YANLIŞ eğitimlilik, tahammülsüzlük, inançsızlık, karakter zayıflığı gibi sebeplerle….. ailelerimiz eriyor, çocuklar sağlıksız ortamlarda büyüyor.
Bakın bir aile maddi anlamda beslenmesini zaten uygun yapamıyor pahalılık nedeniyle. Mental olarak da durum bu olduğu için… Fiziken ve zihnen sağlıksız nesiller yetişiyor.
Bu normal değil, kader değil, bir plan dahilinde işliyor…. tuzaklar. Komplo var ortada ve oyuna gelmememiz lazım.
Çünkü kabul etmeseniz de sizin çocuğunuza vurduğunuz bir tokat, iki yıl sonra çok uzak bir şehirde cinayet olarak ses veriyor….
Sizin iftira ve haksızlıkla kötü kadere mahkum ettiğiniz bir kalp, intikam ve nefret birikimiyle yaşlı kadınların emekli maaşlarını dolandırıyor…..
Yani bugün suç istatistikleri zirve yapıyorsa sebebi biziz ve bu andan belki iki yıl önce yaptığımız gafletler.
Yarını kurtarmak için bugün çalışmak ve düzelmek zorundayız. Çünkü artık malesef bugünü kurtarmak mümkün değil.
Şimdi kalkışsak, kolları sıvasak düzelme en erken iki seneye yaşanacak.
Geç değil, fırsat var ama önce düzelmeyi istememiz lazım.
Bence.
Aile içi şiddet ve toplumsal sonuçları hakkında daha detaylı sohbetler için yazı dizimin devamına göz atabilirsiniz…